Hepimizin hayatında dönemsel inişler ve çıkışlar olur. Çok mutlu ve başarılı olduğumuz dönemler gibi, dibe vurduğumuz ve tamamen ümitsizliğe düşüp içimize kapandığımız dönemler de hayatımızın içinde var.
Tıpkı yaklaşık iki senedir tüm zorluklarıyla içinde bulunduğumuz salgın dönemi gibi. Bu dönemi de kimimiz daha az hasarla geçirirken, kimimiz çok ciddi sağlık ve ekonomik sorunlarla boğuşmak zorunda kaldık. Yakınlarını kaybedenlerin yaşadıklarını düşünemiyorum bile. Bu vesileyle, tüm kayıplarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Ama bu dönemin tüm olumsuzluklarına rağmen yaşanan sıkıntıların içerisine gizlenmiş fırsatları görüp, onları değerlendirebilen ve bu sayede içinde bulunduğumuz dönemi daha fazla zenginleşerek, öğrenerek, büyüyerek ve daha fazla kazanarak geçiren kimseler yok mu? Tabi ki var.
Krizi fırsata çevirmek dediğimiz şey tam da bu olsa gerek. Peki, neden bunu herkes yapamıyor? Kriz ortamlarını fırsata çevirenler olduğu gibi, neden başka birileri de tam tersi olumsuz etkileniyor ve zor durumlara düşüyor? Şimdi bunun için “ekonomik şartların yetersizliği, ülkedeki ve dünyadaki belirsizlik, çevre koşulları, eğitim yetersizliği” gibi pek neden sayanlar olduğunu duyar gibiyim. Hak vermiyor değilim, ama bu yaklaşım bence reaktif bir yaklaşım. Yani sürekli yaşadığımız şartlardan şikayet eder, yaşadığımız olumsuzluklardan yakınır ve bunların neden bizim başımıza geldiği kısmına takılıp kalırsak şartları değiştirmek için adım atacak ne gücümüz ne de isteğimiz kalır.
Aklıma yıllar önce yaşadığım bir tatil anısı geldi. Evlendikten sonraki ilk yaz tatilimizi yapacağımız için eşimle birlikte çok heyecanlıydık. Bodrum’da bir otelden rezervasyon yaptırdık. Fiyat biraz makuldü. Neden diye sorduğumuzda “otelin bir yamaçta kurulduğu ve odalara gitmek için bir miktar basamak çıkmak gerektiğini” söylediler. Biz de bunun bizim için sorun olmayacağını düşündük. Sonuçta o zamanlar henüz gençtik. Otele vardığımızda odamızdaki klimanın ve sifonun çalışmadığını gördük. Resepsiyona durumu söylediğimizde “tamircileri çağırırız ama tek bozuk klima için gelmezler, eğer birkaç tane daha bozulursa belki o zaman gelirler” diye bir cevap alınca fiyatın neden daha uygun olduğunu anlamaya başladık. Daha sonra yemeklerin, oda temizliğinin durumunu gördüğümüzde yaşadığımız şokun seviyesini anlatamam. Başka bir otele geçmek için acente yetkilisiyle görüştüğümüzde bize oldukça yüksek fiyat farkları çıkardılar. Ve bir hafta bu otelde kalacağımızı anlamış olduk.
Sizce nasıl bir tatil geçirmiş olabiliriz?
İnanın bana, belki de hayatımızın en güzel tatillerinden birini ve unutamayacağımız anılarla dolu bir haftayı orada geçirdik. Nasıl mı oldu?
Önümüzde iki seçenek vardı. Ya eşimle bir hafta boyunca karşılıklı oturup neden bu oteli tercih ettiğimiz ve nasıl bu yanlışı yaptığımız konusunda belki de birbirimizi suçlayarak sevimsiz diyaloglara girecek; oteldeki görevlilerle kavga ederek, beğenmediğimiz her şeyin mutsuzluğumuzu artırmasına sebep olup; tatil sonunda somurtarak ve mutsuz bir şekilde evimize dönecektik. Ya da, bu olumsuzluğu tersine çevirmenin yollarını arayacaktık. Çok şükür ki, ikincisini tercih ettik. Her gün Bodrum’un bir başka koyuna ve plajına giderek, farklı retoranlarda yemekler yiyip eğlenerek tatilimizi inanılmaz şekilde keyifli bir hale getirdik.
Bence yaşadığımız her durum için önümüzde bu iki seçenek daima var. İşimizle, evliliğimizle, seyahatlerimizle, yatırımlarımızla, çocuklarımızla ve daha pek çok farklı durumla ilgili sorunlarla karşılaştığımızda bu iki yoldan birini seçmemiz gerekiyor. Seçimlerimiz de yaşadıklarımızı belirliyor. Başımıza gelen olumsuzluklar için kahrolmak, lanet okumak, ruhumuzu negatif duygularla doldurmak mı; yoksa bu olumsuzluğu nasıl tersine çevirebilirim, bundan nasıl faydalanabilirim ve en önemlisi de gelecekte de aynı durumla karşılaşmamak için neler yapabilirim diye düşünmek mi? İkinci yolu seçebilmek için belki bakış açımızı değiştirmek, belki de bulunduğumuz yeri değiştirerek olaylara farklı bir yerden bakmak gerekecektir. Kazananlar ve krizlerden kazançlı çıkanlar işte bunu yapabilenler oluyor. Yaşanan her olumsuzluk için suçlu aramak ve birilerine kabahati yüklemek işin en kolayı. Bu sayede sorumluluğu da üzerimizden atmış oluyoruz. Ama ya sorunlar? Bunu yapınca sorunlar da çözülüyor mu? Hayır, onlar hala orada. Bizden çözüm bekliyor. Aksi halde başımıza dert olmaya devam ediyor.
Bunları yapabilmenin olmazsa olmaz şartı ise değişime açık olmak. Ama değişime önce kendimizden başlamamız gerektiğini düşünüyorum. Çevremizde, hayatımızda ve işimizde bir şeyleri değiştirmek istiyorsak bunu şimdiye kadar başvurduğumuz yöntemlerle yapamayacağımız açık. Duygularımızın, olayların, çevremizin bizi yönetmesine izin vermeyip; düşünülmüş, seçilmiş ve özümsenmiş kendi değerlerimizin kararlarımızı yönlendirmesini sağlayabilmeliyiz.
Bu konu daha çok su götürür, üzerinde çok konuşulur. Benden şimdilik bu kadar. Akıl ve beden sağlığımızın yerinde olduğu güzel günler dilerim…